Memur, Memurlar, Öğretmen, 4/C, 4/B, Sözleşmeli Personel, Sağlık Personeli, Askeri Personel, Emniyet Teşkilatı ile ilgili haberler, kpss yerleştirme ve sonuçları, memur alım ilanları.

Işıl Özgentürk kimdir? Kaç yaşında? Işıl Özgentürk yazısı

0

Işıl Özgentürk kimdir? Kaç yaşında? Işıl Özgentürk yazısı, biyografi bu kez siz değerli okurlarımıza Işıl Özgentürk kimdir? Kaç yaşında? Işıl Özgentürk yazısı başlığı altında geniş bir şekilde bilgiler verelim istedik.. Işıl Özgentürk kimdir? Kaç yaşında? Işıl Özgentürk yazısı yaşamı ile ilgili tüm detaylar..

Işıl Özgentürk kimdir? Kaç yaşında? Işıl Özgentürk yazısı

Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Işıl Özgentürk Batman’da tecavüz iddiası ile tutuklanan ve ardından serbest bırakılan Musa Orhan’ın dostlarıyla yaptığı mesajlaşmaları köşe yazısında paylaşımı yaptı. Özgentürk’in köşe yazısında Batman ile alakalı söylemleri ise sosyal platformda tepkilere yol açtı. Peki Işıl Özgentürk kimdir? Kaç yaşında? Işıl Özgentürk yazısı 

unnamed-001.jpg

IŞIL ÖZGENTÜRK KİMDİR?

Yazar, öykücü, senarist. 19 Eylül 1948, Gaziantep doğumlu. Asıl adı Zeynep Işıl Türkben. Sinema yönetmeni Ali Özgentürk’ün eşidir. Doğduğu şehirde başladığı ilk ve ortaöğrenimini İstanbul Çamlıca Kız Lisesinde bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. Senaryo çalışmalarına öğrencilik senelerında başladı. 1968-71 senelerında Ali Özgentürk ve Mehmet Ulusoy’la birlikte kurdukları Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’nda yazar ve oyuncu olarak çalıştı. İlerleyen senelerda yazdığı senaryolarla ödüller kazandı. 12 Mart (1971) zamanında Kültür Sarayının yakılması olayında rolü olduğu iddiasıyla yargılandı, aklandı. Cumhuriyet gazetesinde röportajları ile köşe yazıları yayımlandı (1977-80).

İlk çocuk hikâyesi ve bir çocuk şiiri Arkın Yayınevinin gerçekleştirdiği yarışmada dereceler almıştı (1974-75). Hayat Okulu adlı hikâye kitabıyla 1979 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülünü aldı. Eşi Ali Özgentürk’le birlikte senaryolarını yazdığı At, Bekçi (Orhan Kemal’in Murtaza adlı hikayesinden) adlı filmler çeşitli ülkelerin film şenliklerinde ödüller kazandı. Ayrıca, yine Ali Özgentürk’ün yönettiği Su da Yanar filminin konusunu yazdı.

ESERLERİ:

ÖYKÜ: Yokuşu Tırmanır Hayat (1980), Hançer (1982), Derdim Yeter Sakin Ol (öykü-deneme, 1987), Alevin ve Acının İçinden (öykü-röportaj, 1998), Hiçbirimiz Masum Değiliz (öykü-deneme, 2003), Sessizlik ve Sırdır Ötesi (2004).

 GEZİ: Büyülü Bir Yolda (1997), Gezi Fısıltıları (2009)

ÇOCUK OYUNU: Keloğlan’ın Tembelliği (1975), Dünyayı Tanıyorum (1977, her iki oyunu da İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelendi), Küçük Sevinçler Bulmalıyım (manzum, 1983).

ÇOCUK KİTABI: Kuş Ne Yana Öter (roman, 1976), Hayat Okulu (hikâyeler, 1978), Dünyaya Masallar (1979), Yuvadan Bir Kuş Uçtu (1992), Geniş Mavi Bir Gök (1996), Al Gözüm Seyreyle (1999), Çocukluk Şarkıları (2000).

OYUN: Toplu Oyunlar-1 (1998).

IŞIL ÖZGENTÜRK’ÜN KÖŞE YAZISI

Porno çukurunda debeleniyoruz

On beş gün sürekli olarak tecavüze uğrayan İpek Er, ardından serbest bırakılmış, o da şöyle yazmış bir kâğıda: “Bana tecavüz etti, ağladım.” O, bana “Ağlama, diktirirsin” dedi. Daha sonra İpek intihar ediyor, ölüyor, Batman’daki çok sayıdaki kadın intiharlarına bir sayı daha ekleniyor. Evet, Batman kadın intiharlarının en fazla olduğu kenttir. O bölgeyi çok iyi bilen, bir öğretmen dostum şöyle anlatmıştı: “Buralarda kız çocuklarına hiç değer verilmez, babalar kız çocuklarını çocuktan saymaz, onlar okutulmazlar, mal gibi satılırlar. Mirastan onlara hiçbir pay düşmez. Herhangi bir beceri edinmeleri, hayatlarını kendi ayakları üzerinde sürdürmeleri için hiçbir yardım almazlar. Bu durumdaki genç kızların iki seçeneği mevcuttur: Ya dağa çıkmak veya kentlerinde görev yapan asker, bürokrat biriyle evlenerek kurtulmak. Bu nedenle birden fazla genç kız umutsuzca kendini kandırır, evlilik hayalleri kurar ve ansızın bürokrat, asker bir başka bölgeye tayin olur gider. Çoğu bekâretini kaybetmiş genç kızlar için intihar, bir kurtuluş olur.

Evet, şimdi bu uzman çavuş önce tutuklandı, ardından kaçma tehlikesi olmadığı için serbest bırakıldı. Bugünlerde elini kollunu sallayarak geziyor ve bol miktarda bozkurt işareti yaparak dostlarına zaferini ilan ediyor. Şu anlattığım durum, bu güzel ülkenin porno çukurunda debelendiğine bir örnek. Çünkü porno, yalnızca cinselliğin abartılı şekili değildir, insana aykırı her davranış, her söz pornoya girer.

Aynı günlerde “Adil Yargılanma Hakkı” isteğiyle cezaevinde ölüm orucuna başlayan avukat ve insan hakları savunucusu Ebru Timtik yaşamını yitirdi. Henüz bedeni soğumadan sosyal platformya ölüm oruçlarıyla alakalı birden fazla yazı düşmeye başladı. Bir yandan o devrim şehidi ilan edilirken, öte yandan artık bu eylemin son bulmasını isteyenler vardı. Yahu bir dakika sessizlik bu genç kadın için çok mu zor? Susun, o öldü.

Bitmiyor bu ülkede her şey bataklığın içine çekiliyor. Artık para ve ün Tanrı olduğundan çok az insan bu Tanrılaşma karşısında ayakta durabiliyor. Hep birlikte porno bataklığında debelenirken edebiyatın, şiirin veya müziğin bunun dışında kalması olabilecek mü? Ve ansızın dört basım yapmış bir çocuk kitabının dehşet verici satırları önümüze düşüyor: “Kurnaz tilkinin aklından neler geçmez. Aklını tomografik süzgeçten geçirsek fena mı?” “Ben bu bozayıdan çok çektim, öyle bir şey başına getireyim ki, ömrü boyunca unutmasın. En kalitelisi tecavüz! Namusunu beş paralık edeyim” düşüncesi baskın çıkmış. Bozayı, kurnaz tilkinin aklından geçen şeytanlık dürtülerini hissetmiş ama ne fayda, Japon yapıştırıcısı ile yere yapıştırılmış gibi sıkışıp kalan bozayının son çırpınışları da yarar getirmemiş.

Kurnaz tilki, bozayının arkasına geçmiş ve çirkin emeline kavuşmuş. Bozayının bakireliği son bulmuş. Tilki, gerdekten çıkmış damat misali gerine gerine, göğsünü kabartarak böğürtlenlerin içinden çıkmış doğru kaya dibindeki dere boyuna, dere sığ ve derin değilmiş. Kurnaz tilki derede boy aptesini aladursun, bozayı ile Nasır Amca’ya dönelim.

Bozayının üzerine kara bulut mu desem, kâbus mu desem bir ağırlık çöküvermiş. Mahcubiyet ve ar duygusuyla başı önünde eğik randevu evine düşmüş fahişeler gibi kendi kendine içerlenerek mırıldanmış: “Bekâretim gitti, namusum beş paralık oldu. Hangi yüzle ayı âlemine çıkacağım. Damgayı yedim bir kere. Bozayı yerine fahişe bozayı derlerse…” Bu satırları okumak zorunda kaldığınız için sizlerden özür dilerim, bırakın metnin içeriğini Türkçesi bile bozuk. Düzeltmedim.

Şimdi bu kitap “Gül ve Düşün” adıyla Arı Sanat Yayınevi’nden çıkmış, dört baskı yapmış. Yazarı Musa Dinç her fuarda, her etkinlikte bu kitabı çocuklara imzalamış ve meraklı olduğundan hep fotoğraf çektirmiş. Ben her türlü sansüre karşıyım ama bir çocuk kitabında fakat ucuz seks kitaplarında rastlanabilecek bu porno metne de karşıyım. Bu metnin yayımlanmasında yazar kadar belki de metni hiç okumadan matbaaya gönderen yayınevine de bir çift laf söylemek gerekiyor.

Baştan dile getirdim, porno bataklığında debeleniyoruz. Tamam günlerden pazar, üstelik 30 Ağustos. Bu tarih bana bugün yalnızca acı veriyor. Çünkü bataklık boyumuzu geçti.

Cevap bırakın