Kanuni Sultan Süleyman kimdir? Öğrenciler ve Osmanlı tarihine merak salan bir çok kişi internette Kanuni Sultan Süleyman’ın yaşamı ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yeri ile tarihteki önemine dair bilgi edinmek için arama yapıyor. Peki Kanuni Sultan Süleyman kimdir? | Kanuni Sultan Süleyman yaşamı ayrıntılar haberimizin detay kısmında.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN KİMDİR?
Kanuni Sultan Süleyman’ın babası, 9’uncu Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Sultan’dır.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN NEREDE DOĞMUŞTUR?
1. Süleyman, (Kanuni Sultan Süleyman) 6 Kasım 1494 tarihinde Trabzon’da dünyaya gözlerini açtı. Seyyid Lokman’ın Hünername eserine göre adını, dünyaya geldiğu saatlerde Kur’an’dan açılan sayfada geçen Hazreti Süleyman’dan aldı.
Büyük Padişah, isminden fazla “Kanuni” unvanıyla tanınırsa da bu sıfat, 18. yüzyılda ilk defa Dimitrie Cantemir’in Osmanlı tarihinde geçti, XIX. yüzyılda Osmanlı tarihçilerince de benimsenerek yaygınlık kazandı. Çağdaşı Batılı yazarlar Sultan’ı “Muhteşem” yahut “Büyük Türk” lakaplarıyla anıyorlardı. Ayrıca batı kaynaklarında, Fetret zamanında Osmanlı tahtına oturan Süleyman Çelebi bundan dolayı II. Süleyman olarak da nitelendirildi.
Kanuni Sultan Süleyman Han’ın çocukluk senelerı babasının sfakat beyi olduğu Trabzon’da geçti. Evliya Çelebi’ye göre Trabzon’dayken süt kardeşi Kadı Ömer Efendi’nin oğlu Yahya ile (Beşiktaşlı Yahya Efendi) birlikte bir Rum kuyumcudan kuyumculuk öğrendi.
Sultan II. Bayezid, 1509’da Süleyman’a babası Şehzade Yavuz’un ısrarıyla Kefe sancağını verdi. Yavuz Sultan Selim’in tahta çıkmasıyla birlikte 1513’te yegane taht varisi sıfatıyla sfakat beyi olarak Manisa’ya gönderildi.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN TAHTA NASIL ÇIKTI?
Babasının vefatının ardından 30 Eylül 1520’de İstanbul’a gelerek tahta oturdu.
Kanuni Sultan Süleyman, batıya karşı gaza siyasetini canlandırırken iki ana hedefi ön plana aldı. Bunlardan ilki Orta Avrupa’nın kilidi durumunda bulunan Belgrad, diğeri Akdeniz hakimiyeti yönünden son derece mühim olan Rodos’u hedef aldı. Bunları ise Macaristan’a yönelik 1526 ve 1529’daki iki harekat takip etti, sonuncu seferi ise Viyana oldu.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN HANGİ DÖNEMDE YAŞAMIŞTIR?
Kanuni Sultan Süleyman, 10. Osmanlı Padişahı. 46 yıllık padişahlık zamanında Türk hakimiyeti doruk noktasına ulaşırken, Osmanlı en yüksek dönemini yaşadı.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN, BATIDA BÜYÜK ZAFERLER KAZANDI
İlk siyasi faaliyetlerinde atası Fatih Sultan Mehmed Han’ın izinden giden Kanuni Sultan Süleyman Han, 30 Ağustos 1521’de Belgrad’ı, ardından Rodos’u fethetti. 29 Ağustos 1526’da Mohaç ovasında Macarlar’ı kısa bir sürede yendi. Macar kralının yaşamını yitirdiği meydan savaşı Macar Krallığı’nın bir anlamda sonunu getirdi. Ardından Budin’e hareket eden Kanuni Sultan Süleyman,11 Eylül’de hiçbir direnişle karşılaşmadan şehre girdi. 1529’da 17 gün süren 1. Viyana kuşatmasını kötü hava şartları ve şehrin elde tutulamayacağını düşündüğü için kaldırdı.
Akdeniz’de Osmanlı donanmasını güçlendirmek için 1532’de Barbaros lakaplı Hayreddin Reis’i, Donanma-yı Humayun’un başına getirdi. 1534’te devlete sıkıntı çıkaran ve isyanları destekleyen Safevilere karşı Irakeyn Seferi diye bilinen askeri harekatı düzenleyerek önce Tebriz’e ardından Bağdat’a girdi.
Seferdeki başarısızlıklar ve aile içindeki çekişmelerin de etkisiyle yakın arkadaşı Pargalı İbrahim Paşa’yı 15 Mart 1536’da sarayda aniden idam ettirdi.1538’de Hadım Süleyman Paşa’ya Süveyş’te bulunan donanmayla Portekizliler’e karşı Hindistan bölgesindeki ufak Müslüman prensliklere yardım için sefer emri verdi.
Yine aynı yıl 27-28 Eylül’de Preveze Zaferi kazanıldı. Barbaros Hayreddin Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması ile Cenevizli amiral Andrea Doria’nın başında olduğu Haçlı donanması içinde geçen Preveze Deniz Savaşı, Osmanlı Devletinin Akdeniz’deki hakimiyetini pekiştirdi. 1548’de Safevi hükümdarı Şah Tahmasb’a karşı yeniden İran’a sefer düzenledi ve Tebriz’e girdi. Bu seferde Van kalesi alınarak burası beylerbeyilik merkezi yapıldı.
ŞEHZADE MUSTAFA’NIN İDAM EDİLİŞİ
Kanuni’nin yaşamının mühim dönüm noktalarından birisi de büyük oğlu Mustafa’nın idamı oldu. Doğu seferinde 4 Ekim 1553’te Konya Ereğlisi mevkisinde babasının huzuruna çıkmak için otağa giren Şehzade Mustafa, cellatlar aracılığıyla boğularak idam edildi. Oğlunu idam ettiren Kanuni Sultan Süleyman Han’ın buna zaman geçtikçe çok üzüldüğü ve pişmanlık duyduğu, gerek Osmanlı gerekse batı kaynaklarında açık biçimde belirtilir. Ayrıca bu hadise bundan dolayı Taşlıcalı Yahya gibi bazı şairler aracılığıyla ağır sözlerle eleştirildiği halde sesini çıkarmadı. Çocukluk arkadaşı Beşiktaşlı Yahya Efendi’nin bu mesele yüzünden onunla konuşmadığına dair menakıbnamelere konu olan bilgiler de söz konusu.
1 Haziran 1555’te Şah Tahmasb’ın elçileriyle Amasya Antlaşması imzalandı. Kanuni, barış şartlarını da içine alan Tahmasb’a yolladığı mektupta dini meselelere vurgu yapıp, aşırı uç Şiiler’in Hazreti Aişe’ye ve 3 halifeye karşı olan küfürlerinin yasaklanmasını istedi.
Kanuni, Şehzade Mustafa’nın idamından sonra görevden aldığı Rüstem Paşa’yı Hürrem Sultan’ın tesirinde kalarak 29 Eylül 1555’te yeniden vazifeye getirdi.
7 Haziran 1557’de kendi adına Mimar Sinan’a inşa ettirdiği camisi tamamlandı, cuma namazını da Süleymaniye’de kılarak açılışını yaptı. 1558’de çok sevdiği eşi Hürrem Sultan’ın ölümü Kanuni’yi çok üzerken, bu olayın ardından Şehzade Bayezid ve Şehzade Selim’in sfakat yerlerini Amasya ve Konya olarak değiştirdi. İki kardeşin 1559’da Konya ovasında yaptığı savaşı Selim kazandı. Önce Amasya’ya çekilen Bayezid, Kanuni’nin sefer çalışmalarını haber alınca Safeviler’e sığındı. Bayezid ve oğullarının teslimi için Şah Tahmasb’a mühim miktarda para ve tavizler verildi. Şehzade 23 Temmuz 1562’de oğullarıyla birlikte idam edilip Sivas’ta toprağa verildi.
72 yaşında son seferinde vefat etti
Kanuni, 1565 senesindeki Malta bozgunuyla yara alan Osmanlı’nın batıdaki imajındaki kötü izleri silmek için yeni bir sefer hazırlığına girişti. 1 Mayıs 1566’da Eyüb Sultan’ın türbesini ziyaret edip dua ettikten sonra sefere çıktı.
Zigetvar Kalesi kuşatılırken Kanuni’nin otağı da hakim bir tepeye kuruldu.
Ömrünün son 15 senesinde nasıl tedavi edileceği olmayan gut (nikris) hastalığı iyice ilerlemesine rağmen savaş meydanından ayrılmayan Kanuni Sultan Süleyman Han, 7 Eylül 1566’da kalenin alınışını göremeden vefat etti. Kuşatma sürerken iç organları çıkarılan naaşı, misk ve amber kokuları sürülerek tahtın altına gömüldü. Kalenin düşmesinin ardından 42 gün gömülü olan naaşı arabaya konuldu ve padişah yaşıyormuş gibi davranıldı. Kendisine haber gönderilen yeni padişah II. Selim’in Belgrad’a gelişi üzerine vefat haberi resmen ilan edildi.
Süleymaniye Camisi’nde 23 Kasım’da Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin kıldırdığı cenaze namazının ardından, naaşı caminin kıble tarafındaki türbesine toprağa verildi.
OSMANLI’NIN CİHAN DEVLETİ HALİNE GELMESİ
Onun yoğun askeri ve siyasi faaliyetleriyle Osmanlı, Avrupa’nın cihanşümul anlayışına sahip Cihan Devleti halini aldı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ideolojik alt yapısının temellerinin atıldığı bu dönem, Avrupa’nın siyasi coğrafyasını derinden etkiledi. Osmanlılar böylece Avrupa devletler dengesinde belirleyici bir rol üstüne aldığı gibi modern Avrupa’nın oluşumuna da etki etti.
Osmanlı İmparatorluğunu yüz ölçümü olarak en fazla büyüten padişah olan Kanuni Sultan Süleyman, 6 milyon 557 bin kilometrekarelik toprağı 14 milyon 983 bin kilometrekareye çıkardı.
Osmanlı’nın sınırlarının ulaştığı toprakların dışında Kuzey Afrika içlerinden Habeşistan’a, Yemen’e, Hindistan’a, kuzeyde Rus steplerine kadar çok geniş bir sahaya hakim oldu.
Kanuni Sultan Süleyman, ömrünün son dönemine kadar devam eden av merakı ve uzun seferleri bundan dolayı imparatorluğun çeşitli bölgelerini tanıdı, doğuda ve batıda birden fazla yeri gördü, şehir ve kasabaları dolaştı. Bu bakımdan Kanuni, imparatorluğunu coğrafi temelde de bizzat gezerek tanımış son Osmanlı padişahı kabul ediliyor.
Hükümdarlığı zamanında imparatorluğun bir çok bölgesine mühim cami ve imarethaneler yaptırdı. Özellikle Mimar Sinan’a İstanbul’da abidevi yapılar inşa ettirdi.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN EDEBİ YÖNÜ
Şehzadelik senelerında iyi bir eğitim alan 1. Süleyman, Arapça ve Farsça’nın bunun yanında Kefe sfakat beyliği sebebiyle Tatar lehçesiyle de konuşabiliyordu.
Osmanlı padişahlarının çoğu gibi şair olan Kanuni Sultan Süleyman “Muhibbi”den başka “Muhib” ve “Meftuni” mahlaslarını da kullandı. Şiirden iyi anlayan Sultan Süleyman, alim ve şairlere itibar gösterip himaye etti.
Kanuni Sultan Süleyman, büyük bir fetihçi olmakla birlikte ruhundaki sanatkar taraf onun bunun yanı sıra ince duygu ve düşünceler şairi olmasına neden oldu. Yazdığı aşk, kahramanlık ve düşünce şiirleriyle büyük bir divan meydana getirdi.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” beytinde olduğu gibi dillerden düşmeyen ve atasözü niteliği kazanan beyitler de söylemiştir.
Devrinde yaptığı reformlar, bürokrasinin şekillenmesi ve kanunlar Osmanlı’yı kuvvetli bir biçimde dönüştürdü.
Kanuni Sultan Süleyman adına yazılmış Süleymannameler’de ve şehnamelerde onun askeri önderliği ön plana çıkarılmıştır. Padişah Gazi Sultan, Adil Hükümdar, İslam’ın Koruyucusu ve Savunucusu, edebiyat ve sanat hamisi imajıyla övüldü.

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN NE ZAMAN ÖLDÜ?
Kanuni Sultan Süleyman 6-7 Eylül 1566 gecesi yaşamını yitirdi.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN NEDEN ÖLDÜ?
Kanuni Sultan Süleyman hasta olduğu halde on üçüncü ve son seferi olan Zigetvar üzerine sefere çıktı. Bu arada yetmiş iki yaşındaydı ve hükümdarlığının kırk altıncı senesindeydı. Zigetvar şehri etrafı surlarla ve nehirle çevrili üç bölümden oluşuyordu. Bundan dolayı hemen netice alınamadı. Kuşatmanın son gününe yaklaşıldığında hastalığı iyice git gide artan hükümdar 6-7 Eylül 1566 gecesi sabaha doğru vefat etti.
Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümü dahiyane bir biçimde kırk sekiz gün gizlenmiş böylece ortaya çıkabilecek vahim sonuçların önüne geçilmiştir.

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN KAÇ YAŞINDA VEFAT ETTİ?
Kanuni Sultan Süleyman 71 yaşında yaşamını yitirmiştir. (1494-1566)
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN EŞLERİ
HÜRREM SULTAN KİMDİR?
Hürrem Sultan’ın Topkapı Sarayı’na gelene kadar ki yaşamı ile ilgili kesin bir bilgi yoktur. Lehistan Krallığı’nın sınırları içinde bulunan Rutenya’da (Ukrayna) 1504 senesinde dünyaya geldiğu tahmin edilmektedir. Tatar akıncıları aracılığıyla 1520 senesinde 15’li yaşlarında kaçırıldığı, Kırım Hanı’nın himayesine girdikten sonra Topkapı Sarayı’na sunulduğu tarihçiler aracılığıyla kabul görmüş bir rivayettir. Ukrayna’daki kayıtlara göre adı Anastasia’dır. Polonyalıların geleneğinde, Aleksandra Lisowska olarak bilinir. Avrupa’da ise La Rossa yahut Roxelana adıyla anılmaktadır. Hürrem kelimesi Türkçe’de neşeli manasına gelmektedir.

Görünüşü
Hürrem Sultan dönemin Avrupa elçileri aracılığıyla kızıl saçlı, yeşil gözlü ve beyaz tenli olarak nitelendirilmiştir. Eşi Kanuni Sultan Süleyman’ın kendisine yazdığı gazel ve şiirlerden de bu anlaşılmaktadır. Kendisi adına çizilen portreler tamamen ressamların hayal ürünü olup, gerçeği yansıtmamaktadır. Bunun bunun yanında Osmanlı İmparatorluğu’nda adına en fazla portre yapılmış sultandır.
Hayatı
Hürrem Sultan’ın saraya gelişi ve Kanuni Sultan Süleyman ile tanışması ile ilgili kesin bilgiler yoktur. Şehzadeliği sırasında yahut padişahlığının ilk senelerında Harem’e girdiği kanısına varılmaktadır. Saraya getirildiğinde I. Süleyman’ın Manisa valisiyken birlikte olduğu Mahidevran Sultan’dan Mustafa isimli bir oğlu vardı. Hürrem Sultan’ın 1521 senesinde Şehzade Mehmed isimli bir oğlu oldu. Böylelikle saraydaki konumunu sağlamlaştırdı.
Daha sonra zamanla Mahidevran Sultan ile içinde bir rekabet oluştu. Hürrem Sultan bu mücadeleyi çeşitli entrikalarla kendi lehine çevirdi. Gözden düşen Mahidevran Sultan, 1533’te Manisa Valiliği’ne atanan veliaht oğlu Şehzade Mustafa’nın yanına gönderildi.
Hürrem Sultan’ın saraydaki pozisyonu Kanuni Sultan Süleyman’ın resmi nikahlı eşi olmasıyla arttı. Düğünün Şehzade Cihangir’in doğumundan sonra Haziran 1534’te gerçekleştiği kanısına varılmaktadır. Kanuni’nin annesi Valide Hafsa Sultan’ın 1534 senesinde ölümü üzerine Hürrem’in saraydaki etkisi daha da artmış ve Harem yönetimini eline almıştır.
Sadrazam Pargalı Damat İbrahim Paşa, Hürrem Sultan’ın şehzadelerinden birisi yerine Şehzade Mustafa’yı hükümdarlığa aday gösterenlerin içindeydı. Irakeyn Seferi’nden dönüşü sırasında saraveyavet edilen İbrahim Paşa, 14 Mart 1536 gecesi odasında uyurken boğduruldu. Böylelikle Hürrem için mühim bir engel ortadan kalkmış oldu.
Çocukluğundan beri Kanuni’nin yakın arkadaşı ve danışmanı olan İbrahim Paşa’nın gözden düşürülüp boğdurulmasında Hürrem Sultan’ın rolü olduğu rivayet edilmektedir. Lakin İbrahim Paşa’nın devlet yönetiminde kendini üstün görmesi ve yükseldikçe yaptıkları hataların da kendi sonunu hazırlamasına yol açtığu bilinmektedir. Bu olaydan sonra Hürrem Sultan’ın devlet işlerindeki etkinliği artmıştır. Şehzadelerin sfakat beyliklerine atanmasında da Hürrem Sultan’ın rolü olduğu kanısına varılmaktadır. 1541 senesinde Manisa Sfakat Beyliği yapmakta olan Şehzade Mustafa, buradan alınarak Amasya’ya gönderildi. Ertesi yıl Manisa Sfakat Beyliği’ne Şehzade Mehmet getirildi. Lakin halk ve askerler bu duruma tepki gösterdi.
Bunun üzerine Sultan Süleyman doğu topraklarının güvenliği için Şehzade Mustafa’nın Amasya’ya gönderildiğini ve veliahtlığının sürdüğinü açıkladı. Hürrem Sultan, şehzadeleriyle birlikte sancağa gitmesi gerekirken; geleneklere aykırı olarak gitmemiş ve İstanbul’da kalmıştır. Hürrem Sultan’ın tek kızı Mihrimah Sultan, 1539 senesinde Diyarbakır valisi ve III. Vezir Rüstem Paşa ile evlendirilmişti. “Damat” unvanını alan Rüstem Paşa 1544’te sadrazamlığa tayin edildi. Kaynakların çoğunda Sadrazam Hadım Süleyman Paşa’nın azledilmesinin ve yerine III. Vezir Rüstem Paşa’nın getirilmesinin perde arkasında Mihrimah Sultan ile Hürrem’in olduğu ifade edilmektedir.
Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra veliaht Şehzade Mustafa’nın tahta çıkacağından korkmuştu. Bu nedenle Mustafa’yı babasının gözünden düşürmek için kızı Mihrimah ve damadı Rüstem Paşa ile bir komplo kurmuştur. Hürrem’in emriyle harekete geçen Rüstem Paşa, Şehzade Mustafa`nın mührünü yaptırarak İran Şahı I. Tahmasb`a mektup yazmış, şahın cevabını da Kanuni Sultan Süleyman`a sunmuştu. Buna benzer entrikalarla Kanuni, oğlu Mustafa`nın kendisine isyan edeceğine ve tahtı elinden alacağına ikna edildi. Mustafa’nın idamının ardından olayın tesirini üzerinden atamayan Şehzade Cihangir hastalanarak öldü. Tahta aday olarak Haseki Hürrem Sultan’ın iki oğlu Bayezid ve Selim kaldı.
Kara Ahmed Paşa, Damat Rüstem Paşa’nın sadaretten azli üzerine vezir-i azamlığa tayin edildi. Daha sonra sefer dönüşünde Rüstem Paşa’nın tekrar sadrazamlığa getirilebilmesi için kışkırtılan padişahın fermanıyla suçlu görülerek bir divan toplantısı ardından arz odası önünde idam edildi. Bu olayın arkasında da Hürrem Sultan ve kızı Mihrimah Sultan’ın olduğu iddia edilmektedir.
Hürrem Sultan, o zamana kadar görülmemiş bir biçimde siyasetle ilgilenmiş, diplomatik yazışmalar yapmış ve devlet işlerine karışmıştır.
1548 senesinde Kanuni, İkinci İran Seferinde’yken Lehistan tahtına çıkan yeni krala tebrik mektubu yazarak armağanler göndermiştir.
Hürrem Sultan’ın yazdığı mektupların ilki, Kral I. Zygmund’un ölümü üzerine Lehistan tahtına çıkan II. Zygmund’a gönderdiği taziye ve tebriknamedir. Hürrem Sultan’ın, Hasan Ağa isimli özel temsilcisiyle Varşova’ya yolladığı mektubun bazı cümleleri şöyledir:
”Pederinizin vefatı üzerine Lehistan kralı olduğunuzu öğrendik. Allah her şeyin doğrusunu bilir ki; çok sevindik ve tatmin olduk. Kalbimize nur, gönlümüze neşe ve sürur (mutluluk) geldi. Saltanatınızın hayırlı, bereketli ve uzun ömürlü olmasını diliyoruz. Emir, Yüce Allah’ındır; Cenab-ı Hakkın hükümleri istikametinde hareket etmenizi öneririz…”
Osmanlı Devleti’nde ilk ve tek kez bir Haseki Sultan, bir kral ile mektuplaştı. Bu devletin kaidelerine ters düşen bir durumdu. Daha sonra Nurbanu ve Safiye Sultan kraliçeler ile mektuplaşmış olsa da Hürrem’den başka, bir kral ile bizzat mektuplaşan başka bir haseki sultan örneği bulunmamaktadır.
Hürrem Sultan, Kral August’tan gelen teşekkür mektubuna karşılık, özel temsilcisi Hasan Ağa ile bir mektup daha göndermiştir. Mektup özetle şu biçimdedir:
”Allah Kral Hazretleri’nin ömrünü uzun, bir gününü bin eylesin… Kıymetli mektubunuz ulaştığında, öylesine mesrur olduk ki, ifade edemiyorum… Mektubunuzda bizlere olan içten muhabbetiniz açıkça görülüyor. Padişahımız Hazretlerine olan içten yakınlığınızı o derece açık dile getirmişsiniz ki, ferah bulduk. Mektubunuzdaki muhabbeti ve Hasan Ağa kulumuzun anlattığı dostluklarınızı kendilerine arz ettiğimizde, Padişah-ı âlempenah Hazretleri (herkesin dünya çapındaki tek sığınağı) yakınlık ve iltifatlarınızdan öyle tatmin kaldılar ki, sözle anlatılamaz. Dediler ki: Koca Kral’la (vefat eden Baba Zygmund’u kastediyor) iki kardeş gibiydik; İnşallahü’r Rahman, bu kral ile de ‘Ata ile oğul gibi’ olalım…”
Hürrem Sultan eşi Kanuni seferdeyken devletin durumu ile ilgili kendisini bilgilendiriyor ve tavsiyelerde yer alıyordu. Kanuni’ye İran seferi sırasında gönderdiği şu mektup buna örnektir:
”Benim Sultanım, şehir ile ilgili soracak olursanız; şuan için halen hastalık sürdürmektedir. Lakin evvelki gibi değildir… Benim Sultanım, sürekli olarak mübarek mektubunuzu gönderirsiniz diye yalvarırım. Zira ki, billah yalan değil, bir iki hafta geçip de ulak gelmezse alem gulguleye gelir. Türlü türlü sözler söylenir. Yoksa yalnızca kendi nefsim için istediğimi sanmayınız.”
”Benim Sultanım, şimdi şehirde müjdeci geliyor diye bir gürültü kopmuştur. Cümle alem şehir donanmasına hazır dururlar. Benim sultanım, siz devlet ile Halep’te kışlıyorsunuz, ondan sonra kızılbaşın (Şah Tahmasb’ın) oğlanı, avradı tutulmadı, ortada halen bir şey yoktur. Şimdi o yok, bu yok; müjdecinin gelmesi kimseye hoş gelmez.”
Ölümü
Hürrem Sultan, 17 Nisan 1558 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Zehirlenerek yahut kadın hastalığı sonucu öldüğü rivayet edilmektedir. Kayıtlarda eceliyle öldüğü yazılır. Büyük bir cenaze merasiminin ardından Süleymaniye Camii avlusuna gömüldü. Mezarı üzerine türbesi eşi Kanuni Sultan Süleyman aracılığıyla yaptırıldı. Hürrem Sultan’ın ölümüne çok üzülen Kanuni, şimdilerde İran’da bulunan bir şehrin ismini Hürremabad olarak değiştirmiştir.
Modern kültüre etkileri
Hürrem Sultan dünya çapında resim, müzik ve bale sanatlarındaki bir çok çalışmaya konu olmuştur. Avusturyalı besteci Joseph Haydn’ın 63. Senfonisi bu eserlere bir örnektir. Eserinin ikinci bölümünün adı ”Roksalan” ismiyle anılır.
Yusuf Niyazi’nin Mazlum Şehzadeler, Orhan Asena’nın Hürrem Sultan ve Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe adlı piyesleri, Hürrem Sultan’ı konu alan Türk tiyatro yapıtlarındandır.
2003 yapımı Hürrem Sultan adlı dizide Hürrem’i Gülben Ergen canlandırırken, 2011-2014 içinde yayına giren Muhteşem Yüzyıl dizisinde Hürrem’i Meryem Uzerli ve Vahide Perçin canlandırmıştır.
Hürrem Sultan’ın dünyaya geldiğu yer olduğuna inanılan Ukrayna’nın Rohatyn kentinde bir Hürrem Sultan Anıtı bulunur. 2007 senesinde, Ukrayna’daki bir liman kenti olan Mariupol’daki Tatarlar Hürrem Sultan’ın anısına bir cami yaptırmıştır.
Çocukları
Şehzade Mehmed: 1521 senesinde dünyaya geldi. 1543’te vefat etti.
Mihrimah Sultan: 1522 senesinde dünyaya geldi. 1578’te vefat etti.
Şehzade Abdullah: 1522 yahut 1523 senesinde dünyaya gözlerini açtı. Doğumundan birkaç yıl sonra ölmüştür.
Şehzade Selim: 1524 senesinde dünyaya geldi. Kardeşi Şehzade Bayezid ile girdiği taht karşılaşmasında babası Sultan Süleyman’ın da desteğini aldı. Babasının ölümünün ardından II. Selim olarak Osmanlı Padişahı oldu. 1574 senesinde ölene kadar hüküm sürdü.
Şehzade Bayezid: 1525 senesinde dünyaya geldi. Hürrem Sultan’ın ölümünden sonra, kardeşi Şehzade Selim ile taht mücadelesine girdi. Sultan Süleyman’ın, Şehzade Selim’in tarafını tutmasıyla İran’a kaçtı. 1561’de Osmanlı elçileri aracılığıyla Kazvin’de boğdurularak öldürüldü.
Şehzade Cihangir: 1531 senesinde dünyaya geldi. 1553’te vefat etti.
Hayır işleri
Hürrem Sultan İstanbul’da şimdilerde onun adıyla anılan Haseki semtinde, Mimar Sinan’a Haseki Külliyesini yaptırmıştır. 1538-1551 senelerı içinde inşaatı sona eren külliyenin içinde bir hamam, medrese ve hastane bulunmaktadır.
Günümüzde T.C. Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak bilinen bu hastane Türkiye’de kesintisiz hizmet vermektedir. Hürrem Sultan bunun bunun yanında Ayasofya Camii civarında yardıma muhtaç ve yoksullerin karnını doyurmak için bir mutfak yaptırtmıştır. Kabe, Şam, Bağdat, Konya, Kudüs ve Edirne gibi şehirlerde Hürrem Sultan adına çeşitli eserler yapılmıştır.
Kadınlar saltanatı
Hürrem Sultan, Osmanlı tarihinde devlet işleriyle ilgilenen ilk kadın olarak bilinir. Kendi mührünü bastırmış, divan toplantılarını tel örgülü bir pencereden izlemiş ve fikirlerini padişaha sunmuştur.
MAHİDEVRAN SULTAN KİMDİR?
Osmanlı Padişahı I. Süleyman’ın eşi, Şehzade Mustafa’nın, Şehzade Ahmed’in, Raziye Sultan’ın annesi
Mahidevran Sultan, 1498 senesinde doğmuştur. İlk adının Bosfor olduğu ve bazı kaynaklarda adı Gülbahar olarak da geçmektedir. Çerkez kökenlidir. Mahidevran’ın Akile Hatun ve Belkıs adında iki kız kardeşi ve bir de paşa olan erkek kardeşi vardı, adı da Mustafa.
Kanuni Sultan Süleyman daha Manisa’da Saruhan Sfakat Beyi iken 1514 senesinde Mahidevran (Gülbahar) ile nikâhlı eşi olarak evlendi. 1515 senesinde Süleyman’ın en büyük erkek çocuğu olan Şehzade Mustafa’yı dünyaya getirmesinin ardından Mahidevran adını aldı.
1520 eylülünde Şehzade Süleyman’ın babası Osmanlı padişahı I. Selim’in vefat etmesinin ardından Süleyman’ın Osmanlı padişahı olması üzerine, Mahidevran çocuğu Mustafa ile birlikte İstanbul’a geldi. Sultan’ın, kendine âşık olduğunu sanan Mahidevran, Hürrem’in saraya gelmesinden sonra tüm huzurunu yitirmiş.
İstanbul’da harem yaşamında, Mahidevran’ın çok nüfuzlu bir rakibi vardı; Hürrem Sultan. Iki kadın içinde ki karşılaşmada Mahidevran’ın Hürrem’i dövdüğünde durumu daha kötü oldu.
Şehzade Mustafa ergenlik dönemine gelince Osmanlı geleneklerine uygun olarak Saruhan Sfakat Beyi olarak vazifelendirildi. Yine gelenek olduğu üzere annesi Mahidevran Sultan da oğluyla birlikte Saruhan’a gitti.
Şehzade Mustafa’nın Amasya ve Karaman’daki valiliklerinde de onun yanında bulundu. 6 Ekim 1553 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman, Konya’da bulunan oğlu Mustafa’yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla boğdurttu. Mustafa’nın cenazesi Bursa’ya gönderilirken, Mahidevran ile Mustafa’nın kızı ve cariyeleri de Bursa’ya sürüldü.
Bursa’da yaşadığı evin kirasını ödeyemez duruma geldi ve bir çok yere borçlandı. Hürrem sarayı eline geçirince Mahidevran’ın kardeşi Mustafa Paşa’yı Malatya’ya sürdürmüş. Bursa’daki zor günleri yalnızca Mustafa Paşa’nın gönderdiği yardımlar aracılığıyla geçirebilmişler.
Mahidevran Haseki Sultanın, uzun ömrü sıkıntılar içinde geçmiş. Sonunda Hürrem Sultan’ın, oğlu II. Selim Sultan aracılığıyla maaşa bağlanmış, 3 Şubat 1581 tarihinde, 82 yaşında yalnız başına yaşamını yitirmiş ve oğlunun yanına gömülmüştür.
Kendisine verilen ödenekle geçinen Mahidevran, oğlu Mustafa’nın Bursa Muradiye’deki mezarının üstüne Mustafa-i Cedit Türbesi’ni yaptırırken, türbenin bakımı için evinin yanında iki değirmen ve yüz bin dirhem gümüş para vakfetti.
GÜLFEM HATUN KİMDİR?
Gülfem Hatun (ö. 1561 yahut 1562, İstanbul), Osmanlı Padişahı I. Süleyman’ın eşi. Cariye kökenlidir.
Yılmaz Öztuna, Gülfem Hatun’un 1511 senesinde Süleyman ile evlendiğini ve ikinci eşi olduğunu söylemektedir. 1521’de Şehzade Mehmet’le aynı sene dünyaya gözlerini açan oğlu yine aynı yıl 12 Ekim 1521’de çiçek hastalığından vefat eden Şehzade Murad ‘ın annesinin de Gülfem Hatun olduğunu belirtir. Gülfem Hatun’un, Süleyman’ın Hürrem Sultan’ın ardından üçüncü eşi olduğunu söyleyen Çağatay Uluçay ise, 1561 yahut 1562 senesinde, Süleyman’ın emriyle öldürüldüğünü de ifade eder. Bu iddia; mezar taşında yazan “şehide-i saide” (“kutlu şehit” manasına gelmektedir) ifadesinden kaynaklansa da çeşitli nedenler sonucu ölenlerin mezar taşlarında da şehit ifadesine rastlanmaktadır.
Yapımı 1561’de sona eren ve tamamen kendi birikimleriyle yaptırdığı Üsküdar’daki Gülfem Hatun Camii ile mektep ve türbesine; ve 34 oda, 11 ev, 6 dükkân, 1 bahçe ve fırın vakfetmiştir. Lakin 1930’daki yol yapım çalışmalarında türbe ve mektep yıkılmıştır. Gülfem Hatun’un mezarı ise, şimdilerde minaresiz ve sade bir çatıyla örtülü olan caminin bahçesinde bulunmaktadır.
FÜLANE HATUN KİMDİR?
Fülane Hatun (ö. 1550), gerçek adı bilinmediğinden kaynaklarda bu isimle geçen Osmanlı Padişahı I. Süleyman’ ın üçüncü eşidir. Gülfem Hatun ile aynı zamanlarda yaşamışlardır.
I. Süleyman’ın Saruhan sfakatbeyliği sırasında sunulduğuda sayılmaktadır. 1512 senesinde Fatma Nur Sultanı’doğurduğu görülüyor.
Lakin I. Süleyman çocuk yaşlarda olduğundan dolayı Fülane Hatun ve Fatma Nur Sultan ile ilgilenmediği ve Mahidevran Sultan’ın I. Süleyman’a sunulmasıyla güzelliği ve zekasıyla I. Süleyman’ı etkilemiş ve üstüne bir de Şehzade Mahmutu ve Şehzade Mustafa’yı doğurunca Fülane Hatun gözden düşmüştür.
1521 senesinde hastalanıp ölen Fatma Nur Sultanın ardından üstüne Gülfem Hatun’un, Mahidevran Sultan’ın ve en sonda Hürrem Sultan üstüne gelip Süleyman’a şehzade vermeleri ve Fülanenin şehzadesi olmayışıda onu gözden düşürüp önemsiz hâle getirdi. Bunun üstüne kızının acısıda ilave edince saray yaşamından kurtulmak istedi ve kendini azlettirdi. Böylelikle saray dışına çıkmış oldu.