BTC - $100,973.00 -2.55%
ETH - $3,324.75 -3.32%
USDT - $1.00 -0.04%
XRP - $2.21 -5.61%
BNB - $951.72 -0.12%
SOL - $156.25 -3.35%
USDC - $1.00 0.01%
STETH - $3,322.87 -3.44%
TRX - $0.28 -1.70%
DOGE - $0.16 -2.59%
ADA - $0.53 -2.15%
FIGR_HELOC - $1.03 -0.08%
WSTETH - $4,045.28 -3.64%
WBTC - $101,059.00 -2.73%
WBETH - $3,597.65 -3.33%
WBT - $51.47 -2.25%
HYPE - $38.79 -5.56%
LINK - $14.70 -2.62%
BCH - $471.87 -3.11%
USDS - $1.00 -0.01%

Sergei Eisenstein Kimdir, Nerelidir, Nerede Doğdu? Kaç Yaşında, Nerede ve Nasıl Öldü?

Sergei Eisenstein Kimdir, Nerelidir, Nerede Doğdu? Kaç Yaşında, Nerede ve Nasıl Öldü?, biyografi bu kez siz değerli okurlarımıza Sergei Eisenstein Kimdir, Nerelidir, Nerede Doğdu? Kaç Yaşında, Nerede ve Nasıl Öldü? başlığı altında geniş bir şekilde bilgiler verelim istedik.. Sergei Eisenstein Kimdir, Nerelidir, Nerede Doğdu? Kaç Yaşında, Nerede ve Nasıl Öldü?...

3 Mayıs 2021 yayınlandı / 03 Mayıs 2021 13:06 güncellendi
12 dk 58 sn 12 dk 58 sn okuma süresi
Sergei Eisenstein Kimdir, Nerelidir, Nerede Doğdu? Kaç Yaşında, Nerede ve Nasıl Öldü?

Sergei Eisenstein Kimdir, Nerelidir, Nerede Doğdu? Kaç Yaşında, Nerede ve Nasıl Öldü?, biyografi bu kez siz değerli okurlarımıza Sergei Eisenstein Kimdir, Nerelidir, Nerede Doğdu? Kaç Yaşında, Nerede ve Nasıl Öldü? başlığı altında geniş bir şekilde bilgiler verelim istedik.. Sergei Eisenstein Kimdir, Nerelidir, Nerede Doğdu? Kaç Yaşında, Nerede ve Nasıl Öldü? yaşamı ile ilgili tüm detaylar..

Sergei Eisenstein Kimdir, Nerelidir, Nerede Doğdu? Kaç Yaşında, Nerede ve Nasıl Öldü?

SERGEİ EİSENSTEİN KİMDİR?

Doğum tarihi : 23.Ocak.1889 Ölüm tarihi : 10.Şubat.1948
Sergei Eisenstein kaç yaşında öldü : 59
Kilo & Boy :
Burcu : Kova
Meslek : Yönetmen, Senarist
Sergei Eisenstein doğum yeri : Riga
Ölüm yeri : Moskova

SERGEİ EİSENSTEİN BİYOGRAFİSİ

İcra ettiği sinema sanatını yalnızca filmlerle değil, her biri birer devrim niteliği taşıyan görüş ve uygulamalarıyla besleyen Eisenstein, sinema tarihinin en mühim filmlerinden sayılan, “Potemkin Zırhlısı”, “Ekim” ve “Grev” adlı filmleriyle gerek kurgusal alanda gerekse konu yönünden sinemada “devrim”i gerçekleştirmiştir.
Sergei Mikhailovich Eisenstein, 23 Ocak 1898tarihinde Rus İmparatorluğu’nda, bugün Letonya’nın başkenti olan Riga’da dünyaya gözlerini açtı. Henüz 7 yaşındayken anne ve babasının ayrılığına tanık olan Sergei’in yaşamı, 1910 senesinde taşındıkları St. Petersburg’da şekillenecekti. Bu büyülü şehir, mimari ve mühendislik çalışmalarının bunun yanında devrim ateşinin de onun üzerinde film çekimi hususunda müthiş bir etki yapacağı başlangıç noktasıydı. Eisenstein’ın içindeki mimar, bu mesleği icra eden babasının baskısıyla doğmuş, Rönesans’ın kullandığı boşluk olgusundan ilham almasıyla güçlenmişti. Ailesinden iyi bir eğitim alıp Fransızca, İngilizce ve Almanca öğrenen ufak dahi, Leonardo da Vinci’nin çalışmalarını hayranlıkla inceliyor, Freud’un Leonardo eserleri ile ilgiliki çözümlemelerinden fazla etkileniyordu. Henüz tümüyle keşfetmemiş olmakla birlikte içinde görsel sanatlara karşı durdurulamayan bir güç ve arzu vardı.
Takvimler 1917 senesinin Ekim ayını gösterdiğinde, Rusya’da, 20. yüzyılın ilk Marksist Komünist devrimi olan Ekim Devrimi gerçekleşti. Eisenstein, St. Petersburg’daki o asi kalabalığın coşkusunu izlerken geleceğini görüyordu. Kızıl Ordu’ya girdi, yapılanmaya ve savunma gücünün oluşmasına katkıda bulundu. Hepsinden mühimsi, büyülü kariyerinin ilk adımını, askerler için eğlence programları hazırlayarak, orduda atmış olmasıydı.
Bir süre sonra askerlik yaşamının ona göre olmadığını anladı ve 1921 senesinde Moskova’da bulunan ve orijinal adı Proletkult Theater olan “Halk Sahnesi”ne yardımcı sahne tasarımcısı sıfatıyla dahil oldu. Çok kısa bir sürede yönetmen yardımcılığına ve yönetmenliğe kadar yükseldi.
          
    1922 senesinde Birinci Moskova Emekçi Tiyatrosu’nun yönetmeni oldum ve Proletkult yönetimine tümüyle aykırı düştüm. Proletkult üyeleri, Lunaçarski’nin çözümlemelerine hemen hemen yapışmışlardı. Çizdikleri yol, eski gelenekleri sürdürmek ve sanatsal etkinliklerin devrim öncesi poblemleriyla uğraşmak yönündeydi. Ben, sanatta yeni toplum koşullarına uyum sağlayacak manalı yapıtların ve yeninin peşinde olan Sol Cephe’nin (LEF) sarsılmaz bir dayanışmacısıydım. O vakitler içlerinde fütürist Meyerhold ve Mayakovski’nin de olduğu bütün gençler ve yenilikçiler yandaşımızdı; en katı biçimde bize karşı olanlar ise gelenekçi Stanislavski ve oportünist Tairov’du.    
Eisenstein, tiyatro tecrübelerinde de daima yeniliği arıyordu. Önce bir sirkte geçen “The Sage” (“Bilge”) oyununu sahneye koydu. “Do You Hear, Moscow?” (“Duyuyor Musun Moskova?”) ile başlayan enteresan özgünlük, üçüncü çalışması “Gas Masks” (“Gaz Maskeleri”) ile doruğa ulaştı. Oyun, çalışma saatleri içinde bir havagazı tesisinde sergilendi. Devrim niteliği taşıyan bu şekil, Eisenstein’a sinemanın kapılarını ardına kadar açmış, izlemesi gereken yolu net bir biçimde göstermişti.
1924 senesinde Halk Sahnesi, Eisenstein’a “Towards The Dictatorship” (“Diktatörlüğe Doğru”) adlı 8 serilik bir film çalışmasının beşinci bölümünün yönetmenliğini üstlenmesi teklifinde bulundu. Eisenstein, yetkilileri ikna ederek kitlesel bir hareketin anlatılacağı bu mühim bölümü 1. sıraya aldırdı. Bu proje, usta yönetmenin ilk uzun filminin çıkış noktasıydı.
Eisenstein’ın, “Devrim Üçlemesi” olarak da anılan üç büyük eserinden ilki, 1924senesinde filme aldığı “Grev” oldu. Orijinal adı “Stachka” olan yapım, fabrika işçilerinin grevini içeren bir propaganda anlatımıydı. Kötü çalışma koşullarını protesto etmek isteyen işçiler ve istekleri karşılamamak için gereken her şeyi yapmaya hazır bir yönetimin yüz yüze gelişi konu edilmişti.
“Grev”in Washington’daki gösteriminden sonra 10 yaşındaki bir seyirci, yaşadığı deneyimi “Beynimin iki tarafının da patlamak üzere olduğunu hissettim” kelimeleriyle anlatmıştı.
Küçük seyircinin bu tanımı, “Grev”in adeta özeti niteliğindeydi. Kullanılan benzetmeler, yer yer düşündüren, yer yer güldüren, arada bir de hastalık verici boyuta ulaşan semboller, hayranlık uyandıran bir görsel anlatımı meydana getiriyordu. Verilen her duyguyu bütün yoğunluğuyla yaşayan seyirci, “Grev”i asla unutmayacaktı.
Eisenstein, “filmin yaratıcı gücü ve ham çekimlere anlam veren bir yaşam prensibi” olarak tanımladığı “kurgu” kavramını “Grev”de ilk kez seyircilerle bir araya getirdi. Kurgu, yeni bir düşüncesi yansıtmak için iki film karesini yanyana koymaktı. Eisenstein, düzenlemesini ünlü şair Mayakovsky’nin yaptığı montaj teorileri temalı ilk makalesinde yeni bir kurgu anlayışından, “Çarpıcı Kurgu”dan söz ediyordu. İlerleyen senelerda yorumcular, bu türün basit matematiksel çözümlemesini Tez + Anti tez = Sentez ve 1 + 1 > 2 şeklinde yaptılar.
Eisenstein’ın “Potemkin Zırhlısı” filmi de, gerçek anlamda bir bildiri niteliği taşımaktadır. Her kesimden seyircinin basit bir şekilde algılayabileceği kadar yalın ve etkili, görsel yönden akıllara durgunluk verecek derecede yenilikçi ve kusursuz olan yapıt, 1905 Rus Devrimi’nin bir parçası olan Potemkin Zırhlısı Ayaklanması’nın yıldönümünde sunulmuştur.
Filmin başında Lenin’in 1905 tarihli şu kelimelerine yer verilir;

sergei-eisenstein.jpg
          
    Devrim savaştır. Tarihteki yasaya uygun, adil ve gerçek olan tek savaş. Rusya’da bu savaş ilan edilmiş ve resmen başlamıştır.    
Potemkin Zırhlısı’nın müthiş anlatımı ve etkileyici görsel gücünün bunun yanında yapımı sırasında harcanan emek de enteresan derecede büyüktür. Film için gerekli olan ilk şey, Potemkin’i simgeleyecek bir zırhlıdır. Lakin geminin orijinali sökülüp parçalara ayrıldığından başka arayışlara yönelinmiş, Sivastopol açıklarında gövde bölümü kayıp olan demirlemiş silahsız bir zırhlı bulunmuştur. Donanma arşivlerinden elde edilen bilgiler ışığında gövde yeniden oluşturulur.
Olumsuzluklardan birini yenerken diğeriyle karşılaşan Eisenstein, gemi üzerinde sınırlı bir alanın kullanılabilir olması, fonda kayalıkların görünmesi, kameranın hareket şansının olmayışı ve bunun gibi tahmin edilemeyecek kadar çok aksilikle mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Film inanılmayacak kadar kısa bir sürede, kurgusuyla birlikte 3 ayda tamamlandı. Elde edilen başarı tabi ki tesadüf değildi. Lakin en az çekim süresi kadar olağanüstüdı. Eisenstein’ın ünü dünyanın her yerine yayıldı, 1958 senesinde yirmibeş ülkeden toplam 117 film tarihçisi, Potemkin Zırhlısı’nı “tüm zamanların en iyi filmi” seçti.
Ünü günümüze kadar ulaşan filmin, farklı zamanlarda kendisinden daha da öne çıkan Odessa Merdivenleri sahnesi, dünya sinema tarihinde çok özel bir yere sahiptir. Belki de şimdiye kadar hiçbir filmde böylesine büyük bir vahşet, böylesine etkili ve dehşet verici biçimde anlatılmamıştır.
Odessa, bugün, Ukrayna’nın güneybatısında bulunan ve Karadeniz kıyısındaki en büyük limanlardan birine sahip olan tatlı bir şehir. Ve işte 142 metre uzunluğundaki büyük Odessa Merdivenleri. Bundan tam 101 yıl önce, Potemkin Zırhlısı ayaklanması sırasında tüyler ürpertici bir katliama tanıklık eden bu merdivenler, Eisenstein’ın yapıtıyla ölümsüzleşti.
Potemkin Zırhlısı, yalnızca Eisenstein’ın değil sinema tarihinin de en mühim filmlerinden biridir. Günümüze kadar beyazperdeye yansıyan sayısız filmde Potemkin Zırhlısı’ndan etkilenmeler açıkça görülmektedir. Özellikle Francis Ford Coppola’nın “Baba”, George Lucas’ın “Yıldız Savaşları 3: Sith’in İntikamı”, Brian De Palma’nın “Dokunulmazlar”, Woody Allen’ın “Bananas”, “Aşk ve Ölüm” ve Terry Gilliam’ın “Brazil” filmlerindeki benzer sahneler, Potemkin Zırhlısı’na birer saygı duruşu niteliği taşımaktadır. Örnekler içinde Steven Spielberg imzalı “Schindler’in Listesi” adlı yapıttan da söz edilebilir. Siyah beyaz çekilen filmin en etkili sahnelerinden birinde Nazi askerlerinden kaçan ufak bir kızın kırmızı kabanı, renkli olarak görünüme gelir. Bu etkiyi de ilk kullanan Sergei Eisenstein olmuştur. Usta yönetmen, “Potemkin Zırhlısı”nda bir bayrağı kare kare elleriyle renklendirerek bir ilke daha imza atmıştır.
“Potemkin Zırhlısı”, dünyanın her yerinde büyük ilgi görmüş, bitmek bilmeyen tartışmalara yol açmış, bir çok yerde adından “tüm zamanların en iyi filmi” olarak söz ettirmiştir.
Filme en büyük ilgiyi gösterenlerin başında Alman seyirciler geliyordu. Alman ordusunun mensuplarının ise filmi izlemesi yasaklanmıştı. Çıkabilecek bir ayaklanmadan korkuluyordu. Film, Amerika’da 1926 senesinde gösterime girdi. Chaplin “dünyanın en iyi filmi” değerlendirmesini yaptı. Fransa’da yetkililer buldukları bütün kopyaları yaktılar. Paris’te yalnızca çok az sayıda sanat evinde gösterim gerçekleşebildi. İngiltere’de ise 1954 yılına kadar yayımı yasaktı.
Eisenstein’ın bir sonraki filmi, 1927 tarihli “Ekim” oldu. 1917’deki Şubat ve Ekim devrimlerinde yaşanan güç değişimlerinin konu alındığı film, yönetmenin en fazla tartışılan yapıtları içindedır. Ayrıca “Ekim”, Sovyet hükümetinin, devrimin 10. yılı anısına yapımına destek verdiği iki filmden biri olmuştur. Diğeri ise Pudovkin’in “St. Petersburg’un Sonu” adlı yapıtıdır.
Batılı eleştirmenlerin ve seyircilerin başlıca sorunu, 1917 Rus Devrimi’ni kendilerine yakın bulmamalarıydı. Ayrıca çeşitli sansürlemeler sebebiyle izledikleri kopyalar hep kesik kesikti ve yönetmenin anlatmak istedikleri olabildiğince saptırılmıştı. Özellikle Amerika’da uygulanan sansür enteresan boyutlara ulaşıyordu. Avrupa baskısı ise, orijinal Moskova baskısından hemen hemen 1200 metre daha kısaydı. Filmi sunarken kullandıkları isim bile anlamsız bir biçimde değiştirilmişti. Orijinal isim olan “Ekim”in yerine Alman dağıtıcı şirketin seçtiği “Dünyayı Sarsan 10 Gün” ismi kullanılıyordu. Bu isim, Eisenstein’ın filmin hazırlık çalışmaları sırasında başvurduğu John Reed imzalı yapıma aitti.
“Ekim”in araştırma safhası, Eisenstein’ın öncedenki filmlerinden fazla daha kapsamlıydı. Bu defa yüzlerce gazete yazısını, eski fotoğrafları, anı kitaplarını ve belgeselleri inceleyerek işe başladı. Gerçekliğin yaratılması için gösterdiği bütün bu çabanın yanında, ilerici anlayışının gerektirdiği yeni sinematografik öğelerin kullanımı hususunda da kararlıydı. Lakin bu adım, seyredenlerin filmi anlamasına engel olabilirdi. Usta yönetmen bu çekinceyi kısa bir sürede üzerinden attı ve üçlemesinin son yapıtıyla “entellektüel sinema”nın kapılarını açmayı başardı.
Eisenstein, “Ekim”de, “Grev” ve “Potemkin Zırhlısı”na oranla kendi isteklerini daha ön planda tutmuş, bir başka deyişle daha “özgür” çalışma olanağı bulmuştur. Gerek teknik açıdan, gerekse anlatım yönünden bi hayli rahat ve iddialı bir eser ortaya koymuş, fakat yine de entellektüel sinema anlayışının tüm gereklerini gelecek yapıtlarına bırakmıştır.
Eisenstein, filmin klasikleşen sahnelerinden birinde tanrı kavramını enteresan bir üslupla ele almıştır. Hristiyanlığın, kutsal değer biçilen diğer inanç öğeleriyle bağlantılarına dikkat çekerek tanrı kavramının ulaşılmazliği ve kuvvetli saygınlığıyla ufak bir düşünce oyunu oynamıştır. Somut objeleri yanyana getirerek bir tezi bütün çıplaklığıyla ortaya koymuş, doğrudan seyircinin genel düşüncesine etki etmiştir. Sahne, “akıllı kurgu”nun en kuvvetli emsallarinden birini oluşturmaktadır.
Etkileyici, hatta ürkütücü bir tonal atmosfer içinde sergilenen sahnede Hz. İsa’nın barok temsilinin ardından Hint tanrısı, Buda, Aztek tanrısı ve ilkel bir put görünüme gelir. Tüm dinlerin birbirine benzediği vurgusunun yapıldığı bölümün ardından put, askeri merasim kıyafetiyle karşı karşıya geldirılmış, hükümetin yurtseverlik ve dindarlık hevesine gönderme yapılmıştır.
“Ekim”, her zaman bir “problem film” oldu. Eleştirilerle övgüler birbirine karıştı, anlayanlar ve anlamayanlar içindeki tartışmalar uzayıp gitti. 1920’li senelerda deneysel bir film yapma cesaretini göstermenin tabi ki ki bir bedeli olacaktı. Tüm eleştirilere rağmen “Ekim”, tüm dünya çapında adından söz ettirmeyi başarmıştı.
Eisenstein, 1928 senesinin sonbaharında, işbirlikçisi Grigori Aleksandrov ve sinematograf Eduard Tisse ile birlikte Avrupa’ya gitti. Ziyaretin amacı; sesli film teknikleri hususunda bilgi toplamak ve kapitalist batı dünyasını ünlü Sovyet sinemacılarla tanıştırmaktı. Eisenstein ise bu geziyi, Sovyetler Birliği dışındaki yerlerde bulunan mekanları ve kültürleri yerinde inceleme fırsatını bulacağı için istemişti.
Filmde yaşanan hadiselerin bir kahramana odaklandığı ilk eseri olan “Genel Çizgi”yi bitirdikten sonra Berlin, Zürih, Londra ve Paris’e gitti. 1930 Mayıs’ında ise Hollywood’un yolunu tuttu. Lakin onun sinema anlayışı ile Amerikan film stüdyolarınınki bi hayli farklıydı. Amerika, Eisenstein için bir hayal kırıklığı oldu. Bu zamanda ürettiği “Yaşasın Meksika!” da acı bir tecrübeydi.
Eisenstein ardından, 1945 senesinde “Korkunç İvan”ı beğeniye sundu. Devamı 1946 senesinde çekilen filmin üçüncü bölümü tamamlanamadı.
29 filmde yönetmen, 17 filmde yazar, 5 filmde kurgucu, 2 filmde yapımcı, 2 filmde de sanat yönetmeni olarak görev alan ve karşı karşıya geldiğı her zorluğu, ürettiği yeni bir yöntemle aşabilme gücüne sahip olan büyük yönetmen ve düşünür Sergei Eisenstein, ansızın gelen ölüm karşısında çaresiz kaldı. Kuleşov’un “Film Yönetiminin Temel İlkeleri” adlı kitabının “Renk” konulu bölümü için kompozisyon yazdığı sırada geçirdiği kalp krizi sonucu 11 Şubat 1948 Çarşamba günü hayata gözlerini yumdu. Henüz 50 yaşındayken son yolculuğuna çıkan usta, Moskova’da, Prokofiev, Shostakovich ve Tolstoy gibi devlerle birlikte Novodevichy Mezarlığı’nda yatmaktadır.

 

 

Bu yazıya tepkin ne?

Yorum Ekle

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Mahmut Tanal kimdir? Nereli? Kaç yaşında? – Mahmut Tanal TBMM Twitter
29 Nisan 2021

Mahmut Tanal kimdir? Nereli? Kaç yaşında? – Mahmut Tanal TBMM Twitter

Sergei Eisenstein Kimdir, Nerelidir, Nerede Doğdu? Kaç Yaşında, Nerede ve Nasıl Öldü?

Bu Yazıyı Paylaş

Bize Ulaşın Bildirimler Giriş Yap
0